30 AĞUSTOS'U AN(LA)MAK
“
30 Ağustosta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk milletinin yanımda
bulunduğu halde, idare ettiğim ilk ve pek çok son muharebedir. Bir insan
kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir
misiniz? Bunu tarif zordur. Eğer ben, açıklamakta zayıf kalırsam beni hoş
görünüz."
Mustafa Kemal, 30.08.1928
1. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmaları ile güzel yurdumuz paramparça ediliyor ve bağımsızlığımız elimizden alınıyordu. 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’ya ayak basan ve asırlardır burada bağımsız yaşayan Türklerin bunu kabul etmesi mümkün müydü?
Böyle bir ihtimalin mümkün olamayacağını göstermek için 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışıyla kurtuluş savaşı resmen başlamış oldu. Yapılan genelgeler ve sonrasında kurulan TBMM, artık iradenin halkta olduğunu kesinleştirmiş, Türk milletinin birlik içinde olmasını sağlamıştı.
Mondros ve Sevr Antlaşmalarını boşa çıkaran Misak-ı Milli ile vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağının anlaşılması üzerine düşman ile savaşılma kararı alındı. Düzenli ordular kurulduktan sonra ardı ardına zaferler kazanılmaya başlandı. Bu zaferlerden biri olan Sakarya Zaferi’nden sonra artık düşmanı Anadolu’dan tamamen çıkarma kararı alındı. Bu karar Türk tarihinin en önemli zaferinin kararı olacaktı. Sakarya Zaferinden 1 yıl sonra daha eski gücümüze bile kavuşamadan yeni bir savaşa girmek elbette tehlikeli bir durumdu. Fakat Sakarya Zaferinden sonra Eskişehir-Afyon Hattına çekilen yunanlılara yeniden toparlanma imkânı verilmemeliydi. İşte bu yüzden her şey büyük bir gizlilik içinde yapıldı. Nasıl mı?
Başkomutanlık yetkilerini elinde bulunduran Atatürk Tekâlif-i Milliye Emirlerini yayınladı. Ve Türk Milleti bir kez daha yüceliğini gösterdi.
“1. Sayılı emrime göre yurtta her ev, birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık hazırlayıp Tekalif -i Milliye Komisyonu'na verecekti.
2. Sayılı emrimle tüccar ve halk elinde bulunan çamaşırlık bez, kaput bezi, patiska, pamuk, yıkanmış ve yıkanmamış yün ve tiftik, erkek elbisesi dikmeye elverişli her türlü kışlık ve yazlık kumaş, kalın bez, kösele, vaketa, taban astarlığı, sarı ve siyah meşin, sahtiyan, dikilmiş ve dikilmemiş çarık, potin, demir kundura çivisi, tel çivi, kundura ve saraç ipliği, nallık demir ve yapılmıs nal, mıh, yem torbası, yular, belleme, kolan, kaşağı, urganlardan %40ına, parası sonra ödenmek üzere el koydum.
3. Sayılı emrimle eldeki buğday, saman, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut, mercimek, kasaplık hayvanlar, şeker, gaz, pirinç, sabun, yağ, tuz, zeytinyağı, çay ve mumların da yine %40ına, parası sonra ödenmek üzere el koydum.
4. Sayılı emrimle, ordu için halktan alınan taşıtlardan geriye kalanların da ayda bir kez ve parasız olarak yüz kilometrelik bir uzaklığa dek askeri ulaştırma işlerinde çalıştırılmasını zorunlu kıldım.
5. Sayılı emrimle ordunun yedirilip giydirilmesine yarayan bütün terkedilmiş mallara el koydum.
6. Sayılı emrimle halkın elinde bulunan savaşa elverişli bütün silah ve cephanenin üç gün içinde hükümete verilmesini istedim.
7. Sayılı emrimle benzin, vakum, gres yağı, makine yağı don yağı, saatçi ve taban yağları, vazelin, otomobil ve kamyon lastiği, lastik yapıştırıcı, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon makinesi, kablo, pil, çıplak tel, yalıtkan ve bunlara benzer gereçlerin ve zaç yağının % 40ına el koydum.
8. Sayılı emrimle demirci, marangoz, dökümcü, tesviyeci saraç ve arabacılarla bunların işliklerinin iş çıkarma güçlerinin, kasatura, kılıç, mızrak, eğer yapabilecek ustaların adlarıyla sayılarının ve durumlarının saptanmasını sağladım.
9. Sayılı emrimle halkın elinde bulunan dört tekerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at ve öküz arabaları ile kağnı arabalarının bütün donatımı ve hayvanları ile birlikte; binek hayvanlarının, topçeker hayvanlar, katırlar, yük hayvanlarının, deve ve eşeklerin % 20sine el koydum. Baylar, emirlerimin ve bildirdiklerimin yerine getirilmesi için kurduğum İstiklal Mahkemeleri'ni Kastamonu, Samsun, Konya, Eskişehir, bölgelerine gönderdim. Ankara'da da bir mahkeme bulundurdum.” (1)
Halk bunları yaparken, subaylarımız da gece gündüz demeden düşman kuvvetlerine fark ettirmeden onlara yaklaştılar. Bu öyle bir gizlilikti ki 120 km’lik gibi bir mesafeyi gecelerce yürüdüler.
Ve nihayet büyük taarruz 26 Ağustos sabahı düşman mevzilerini döven topçu ateşiyle başlamıştı. Bütün gücüyle düşmana saldıran Türk orduları 30 Ağustosta düşmanı yok etti.
İşte kanımızın son damlasını akıtmadan bu vatanı teslim etmeyeceğimizi bir kez daha ispatladığımız 30 Ağustos 1922 tarihinden günümüze bu günü 30 Ağustos Zafer Bayramı olarak kutluyoruz. Bu günde bize bağımsızlığımızı yeniden kazandıran Mustafa Kemal, silah arkadaşları ve kahraman Türk ordumuza Allah’tan rahmet diliyorum.
KAYNAKÇA
1. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder